Yaklaşık
2 ay öncetarih
Yayınlayan
Ebru KaplanParkta yürüyüşteyken, 7 yaşında bir çocuk için kan anonsu okudum. Böyle anlarda o aile için en önemli ihtiyacın ne olduğuna eminsin. Sağlık en büyük varlık, ancak sadece belki o anda empati yapıp üzülüyor, bizim başımıza gelmediği için şükrediyor, paylaşıp duyurulmasına destek oluyor ve insanlık adına görevimizi yaptık diye de konuyu kapatıyoruz.
Arkasından zihnimize geri dönüyoruz, nerde kalmıştık sahi?
Akşamüstü saatleri hüzün veriyor nedense; Gün batımının güzelliğini izleme şansı bulduğum günlerde bu kadar bariz değil ama yarı aydınlık-yarı karanlık ile tetiklenen, rahatsız eden bir duygu var. İçsel varlığım bir gün nedenini bilmemi sağlar belki bir gün; ya da bu duygu ile yüzleşip yok olmasını sağlarım kim bilir.
Parktan söz etmiştim bu ara yolum çok sık düşüyor parka, ağaçlara dokunuyorum.
Hatta 8 Aralık 2013 de üyesi olduğum Spor Kulübü ile gezi yaptık ve enteresan bir deneyim yaşadık. Aslında soğuk ama güneşli bir günde yüzmeye giderken bir üst sokakta girişi olan küçük parka doğru çekildim. Kısa bir tur atıp sonra kulübe gittim. “Belgrad Ormanlarında Yürüyüş” için afiş vardı, hemen o pazar günü, kaydımı yaptırdım. Bir sonraki gün kar ve yağmur vardı, iptal olabilir diye de düşündüm. Ancak 4 derece ve güneşli bir günde, yaklaşık 50 kişi yürüyüşteydik.
Kulübün spor hocaları önce ısınma hareketleri yaptırdılar, sonrasında yürüyüş parkurunda bir alanda dediler ki, “hadi gidin ağaçlara sarılın, sevginizi söyleyin, yaprakları elleyin” herkes sevinçle bunu yaptı. İlginç olan şu ki aynı zamanda kulübün spor bölümünün müdürü olan hocanın “ben bir spor hocasıyım, niye böyle bir şey söylediğimi ve yaptırdığımı bilmiyorum” demesiydi.
Galiba ben biliyordum cevabı, bu benim dileğimdi.
Bazen tek başıma iken ve kimsenin görmemesini umarak ağaçlara dokunuyorum. Çünkü herkesin hakkımızda ne düşüneceğini, yargılarını önemsiyoruz. Bazen bir soluklanma molası gibi, ya da esneme yapıyormuş gibi dokunuyorum.
Onları sevdiğimi söylüyorum; bana kendileri gibi olmayı öğretmelerini istiyorum. Sadece” var olabilmeyi”, başka biri gibi olmaya çalışmamayı. Aynı onlar gibi ayakları yere sağlam basarak göğe uzanabilmeyi. Başka bir ağaç gibi olmaya çalışmamayı.
Endişe, kaygı, korku yok onlarda; Ne kadar yaşarım acaba? Eyvah yaşlanıyorum mu ne? Ya şu kırışıklıklar, botoks mu yaptırmalı? Bak gene sağdan 5. Dalda bir yaprak kurumaya yüz tutmuş, hemen yerine bir tane plastik, solmayanından koydursam mı?
Çam ağaçlarından reçineler sızıyor, bazen ellerime bulaşıyor. Bir çam ağacı “Hay Allah nezle mi oluyorum acaba? diyor mudur? Tabii ki demiyorlar sadece yaşıyorlar, rüzgârla eğilip, yağmurla ıslanıyor, güneşle kuruyorlar ama asla şikâyet etmiyorlar; yılların halkalarında yaşlanma korkusu yok, yaşanmışlığın mutlu izleri var. Bu sarılmalarımın bir kısmında onların titreşimlerini ve beni selamlamalarını hissettiğim de oluyor.
Bir an aklıma park ve bahçelerde özel şekillerde budanmış ağaçlar, çalılar geldi, onlar bundan memnun değillerdir diye düşünüyorum. Doğal ortamlarında çok daha coşkulu olduklarına eminim.