Bu sözü aslında değer vermediğimiz kişiler için kullanırız da bir ciğere ihtiyaç olduğunda ölçülemeyen
kadar çok değeri olduğunu bilemeyiz.
Doğuştan var olan bütün bedensel donanımın hiç arıza yapmadan, ömrümüzün sonuna kadar
çalışmasını bekleriz.
Ayakkabı ayağını vurmadan bütün ağırlığını yıllarca taşıyan ayaklarını, ağrımadıkça var olduğunu
unuttuğun başın gibi. Bir terslik olduğunda, kaybetme ihtimali olduğunda ancak kıymetini anlamaya
başlarsın.
Bu bedende hiçbir şey yok ki nedensiz ve gereksiz yaratılmış olsun.
Her bir hücre, her bir organ ve bütün vücut, uyanıkken zihnin de etkisi altında, uykuda kendi ritmiyle
çalışır durur. Şikâyet etmez, hafta sonu, yıllık izni, mazeret izni, emekliliği vs. yoktur.
Arabanı arızalanmasa bile düzenli bakıma götürürsün ama bedeni ihmal edersin.
Oysa modeli eskise, sık sık yolda bıraksa yenisini alabilme şansın olan bir araçtan söz ediyorum.
Küçük çocuklara seminerlerde sorarım hep: “Bu beden kimin? Bunu korumak kimin görevi?”
Çocuklar cevabı bilir. O halde onu nasıl seveceğine, besleyeceğine, kimlerin nasıl dokunacağına, nasıl
davranacağına izin vermek de senin sorumluluğundadır.
Bedenin hangi zerresinden söz etsem başka bir hikayesi var ama bugün konumuz ciğer olsun.
Akı değil karası olsun hem de. Akını da nasıl katran karası yaptığımızı anlatırım sonra.
Adı kara ama gözü kara değil, tüm metabolizmanın kontrolü onun loblarında.
Karaciğer o!
Ne yersen ye hemen onunla ilgili faaliyeti var. En çok da zararlı şeyler yersen yoruluyor.
Lezzetli görünen doğal mantarlar mı yedin? Ya da kurutulurken küflenmiş kuru yemişten zehirli
toksinler mi aldın vücuduna? Ya da belki de traş olurken, pedikür yaptırırken, dövme yaptırırken, belki
de başkalarının kanlarından sana geçen hepatit B virüsü ile hasta ettin onu. Basit bir aşıyı esirgedin.
Belki de her öksürdüğün, aksırdığında antibiyotiklere koştun. Birkaç gün fazladan istirahat etmek
yerine, şu sigarayı, alkolü bırakmamak adına hemen iyileşmek istedin.
Başın mı ağrıdı hemen ilaçlara koştun, belki sana anlatmak istediği bir sorunu vardı bedenin,
dinlemedin.
Hızlı tükettiğin bol karbonhidrat, bol işlenmiş etli ürünler, içtiğin asitli gıdalardaki katkı maddeleri,
ziraatta bol ürün alsın diye üreticinin bol kepçe kullandığı zehirli maddeler.
Aktardan, komşudan duyduğun çeşitli otlu karışımları kullandın belki de.
Bilgisayardan, tabletten, telefondan, televizyondan gözünü ayırıp yürümeyi de unuttun muhtemelen.
Kara-ciğerin yetişemedi bu kadar zorlayıcı, yoran faaliyetsizliğe ve yetmedi gücü baş etmeye.
Tatlı yiyelim tatlı konuşalım denir de ah o şekerler var ya hani, ne kadar yordu onu kim bilir.
Bazen sadece yağları parçalamak için safra üretmekten vazgeçti uyarmak için ama o safra kesesini
aldırdın kurtuldum diye düşündün.
Sonuçlar ortaya çıkınca nedeni aramak için çok geç kalıyoruz. Bulsak da derde deva olmuyor!
Bazen de sadece öylesine oluverir, kendimizi suçlamaya da gerek yoktur.
Ben artık yetmiyorum diye karaciğer havlu attığında, organ nakli gerektiğinde ciddi sorumluluklar
çıkar karşımıza.
Kan arar gibi karaciğer vericisi aramak organ ticaretine girdiği için suçtur!
Yakınlarımızın dışında organ bulma arayışı beraberinde birçok sorunu getirecektir.
Diyorum ki;
Sağlığın korunması için; Hepatit B aşımızı olalım, obeziteden, sigara, alkolden uzak duralım. Doğal
beslenelim ve hareket edelim.
Bütün ülke olarak da organ bağışının yoğun bakımda beyin ölümü gerçekleşen kişilerden olabilmesi
için Organ Bağışını teşvik edelim.
Canlıdan organ nakli sadece sevdiklerimizin gönüllü olmaları ile mümkündür. Ederi de madde ile
ölçülemez.
Yabancı kişilerden anonsla gelen organın alınıp-satılması yasak olduğundan, “ciğeri 5 para etmez”
kişiler tarafından dolandırılma ihtimaliniz son derece yüksektir.
Sevgiyle ve keyifle yeni denizlere yelken açmanız dileğiyle…
Dr. Deniz Öner
Radyobiyolog Doktor
Radyasyon, Kanser ve Bütünsel Sağlık konusunda Gönüllü /Yazar